Sizce hangisi? Kendimizi soru sorulanın yerine koyup bir düşünelim bakalım. Karşımızdaki kişi ile önemli bir konu konuşuyoruz. Kişi bize derdini anlatmaya çalışıyor. Ve cümlesi bittiğinde soruyor.

Anladın mı?

Ne düşünürsünüz? ‘Benim anlayışım mı kıt? Karşımdaki benden daha akıllı, o anlatabiliyor da ben mi anlamıyorum?…’ Belki de o anda içinizdeki ses pek çok şey anlatır karşınızdakine de dile getirmemekte fayda vardır.

Aslında pek çoğumuzun farkında olmadan kullandığımız bu iki soru, herhangi bir iletişim kazası yaşamamamız için üzerinde önemle durulması gereken sorular. Üzerinde çok fazla konuşmaya gerek yok aslında. Kısa ve öz. Karşınızdaki insana karşı tevazu gösterin ve ona konuşmanızın gerekli yerinde ‘anlatabildim mi?’ diye sorun. Bu soruya ‘anlatamadın’ diyecek insan sayısının çok olduğunu sanmıyorum. ‘Anlamadım’ cevabı gelirse şayet siz yine üstün kişiliğinizle anlatmaya devam edersiniz. Karşımızdakini ezmenin bir anlamı yok. Anlatabildim mi?

İletişim kazası dedik ya yukarda biraz ondan konuşalım isterim sizlerle. Öldürücü olmayan ama süründürme yeteneği yüksek kazalar bunlar. Söylediğimiz ve yersiz yanlış bir kelime bazen karşımızdaki ile ilişkimizi, bazen emeklerimizi, bazen de itibarımızı alır götürür. Bilindik olmakla birlikte bir gün işinize yarayacağını düşündüğüm iki örnek paylaşmak istiyorum sizlerle. Padişah, bir gece rüyasında tüm dişlerinin döküldüğünü görür. Sıkıntı içinde uyanır. Vezirini çağırıp sarayın rüya tabircisinin hemen huzuruna getirilmesini buyurur. Uyku sersemi tabircibaşı yanına gelince, padişah düşünü anlatıp sorar:

“Tabircibaşı, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir, hele bir söyle.” Tabircibaşı biraz düşünür; sonra utana sıkıla:
“Şerdir, Padişahım” der. “Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki, tüm yakınlarınızın gözlerinizin önünde birer birer ölüp, sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz.”
Bir an sessizlik olur; ardından padişah kızgınlıkla:
“Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!” Tabircibaşı, yaka paça götürülüp zindana atılır. Padişah bir başka tabircinin bulunmasını emreder. Huzura getirilen ikinci tabirciye de rüyasını anlatıp sorar:
“Hayır mıdır, şer midir?” der. İkinci tabirci de önce biraz düşünür; ama sonra yüzü aydınlanır:
“Hayırdır, Padişahım!” der. “Bu rüya, tüm yakınlarınızdan daha uzun yaşayacağınızı gösterir. Daha nice seneler boyu ülkenizi yönetebileceksiniz.” Padişah buyurur: “Bu tabirciye iki kese altın verin!”
Başından sonuna durumu izleyenler, tabirciye sorar:
“Aslında sen de tabircibaşı da aynı şeyi söylediniz. Neden onu cezalandırdı da seni ödüllendirdi?” Tabirci güler: Elbette aynı şeyi söyledik; ama önemli olan, kime NE söylediğin değil, NASIL söylediğindir.

Gelelim ikinci örneğimize: Profesör, konferans vermek üzere salona girmiş. Salonda, sadece ön sırada oturan seyis dışında hiç kimse yokmuş. Boş koltukları görünce, konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş: “Buradaki tek kişi sensin. Kararı sen ver. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?” Seyis cevap vermiş: “Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan hiç anlamam. O yüzden bana hiç sorma. Ama ben ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim”. Bu sözler karşısında seyise hak veren profesör, kararını vermiş ve konferansa başlamış. Konuşmuş, konuşmuş… Sonunda sözlerini tamamlayan profesör, kendini çok mutlu hissetmiş ve görevini yerine getirmenin hazzı ve tatlı yorgunluğuyla seyise dönmüş. Aslında amacı, tek dinleyicisi tarafından da konferansın çok iyi geçtiğinin onaylanmasını duymakmış. “Konuşmayı nasıl buldun?” diye sormuş. Seyis cevap vermiş: “Hocam, ben sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Yine de, eğer ahıra girdiğimde, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım” demiş.

Yani sonuç olarak ne konuştuğumuz ve hangi kelimelerle, cümlelerle konuştuğumuz çok önemli. Siz ne kadar üst perdeden, özel kelimelerle konuşursanız konuşun karşınızdaki kişi kendi anlayabildiği kadarıyla yorumlayacaktır. Bu sebeple lütfen konuştuklarımıza da konuşmadıklarımız kadar dikkat edelim. Ne olur, ne olmaz.